Anne Beddingfeld, babasını kaybettikten sonra Londra’da yaşamaya karar verir. Ve günün birinde, içinde her zaman var olan macera tutkusu, Hyde Park’ın köşesindeki metro istasyonunda yaşadığı bir olayla canlanır. İstasyondaki bir adam rayların üstüne düşerek ölmüştür. Ama ne var ki olay göründüğü gibi değildir. Anne, kaza olmadığına inandığı olayın peşini bırakmaz ve elindeki tek ipucuyla “Albay” olarak da bilinen katilin asıl kimliğini ortaya çıkarmaya çalışır. Ancak bilmediği şey Albay’ın da onun peşinde olduğudur.
Luke Fitzwilliam yıllardan sonra İngiltere’ye dönüyordu artık. Vapurdan inip gümrüğe girdiği sırada, acaba buraya yeniden alışabilecek miyim, diye düşündü. Diğer yolcularla […]
St. Mary Mead sıradan bir İngiliz taşrasıydı, ta ki ünlü film yıldızı Marina Gregg gelene dek. Gossington Malikânesi’ni satın alan Marina […]
İki cinayet; eski bir aktör, onun çocukluk arkadaşı, tiyatroya meraklı yaşlı bir adam ve tabii ki bu cinayetlerin peşinde Hercule Poirot.
Olaylar bir kulüpte eski bir memur olan emekli bay Porter ‘in okuduğu gazetedeki bir haber üzerine başlamaktadır. Haber de ise Londra’daki […]
Muhteşem yemeklerle donatılmış yedi kişilik bir sofrada altı kişi oturuyordu. Yedinci kişinin yerindeyse Rosemary Barton’un anısına bir biberiye (rosemary) dalı duruyordu. […]
Tommy ve Tuppence Beresford geçmişteki o heyecanlı günleri özlüyorlardı. Gizli Servis Başkanı Blunt bir gün onlara Uluslararası Dedektiflik Bürosu’nu yönetmelerini teklif […]