Bir isteğiniz?” diye soruyor. Sanki bütün dünya insanlarının bildiği bir dil var da, o dilde soruyor bunu.
“Başka bir emriniz?” diyor ardından.
Bu iki soru gümüşsü yeşillikteki bir ormanın sessizliğinde nerden çıktığı belirsiz bir acayip kuşun ötüvermesi gibi geliyor ona.
Ağaoğlu’nun sessizliğin sesini yükselten ilk sesini duyduk duymadık demeyin.
Ağaoğlu’nun sahte değerlere, yanlış kalıplaşmış, kemikleşmiş insan tanımlarına karşı savaş açtığını
Sessizliğin İlk Sesi tartışmasız biçimde ortaya koyuyor. Tartışmaya yanaşmadığımız, hep tabu saydığımız bizle sarmaş dolaş yaşayan engelleri, toplumun dikenleşmiş pürüzlerini sıralıyor.
Kuma oturup suya bakardı, herşeye zor inanılırdı suya bakınca, Çin diye bir ülke olduğuna ya da ABD’ye ve Vietnam’a, bir zamanlar […]
Geçmiş yüzyıllarda yazılanlar beni pek açmadı; aşırı ciddi buldum. Birkaç istisna dışında yapaylığa çok yakın. Bu bana devam etme gücü verdi. […]
Kimseyle yarışmıyorum ve ölümsüzlüğe dair düşüncelerim yok. Umurumda bile değil. Hayatta iken devinmek önemli olan. Gün ışığında kapılar açılır ve atlar […]
“İlgi duymuyordum. Hiçbir şeye ilgi duymuyordum. Nasıl kaçabileceğime dair hiç fikrim yoktu. Diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. Benim anlamadığım bir […]
“Arka koltuktaydım, Romanya ekmeği, ciğer ezmesi, bira ve meşrubatların arasına sıkışmış; on yıl önce ölen babamın cenazesinden bu yana ilk kez […]
Ahmet Cemal, edebiyatseverlerin yakından tanıdığı bir ad. Deneyimli, usta bir denemeci, usta bir çevirmen. Köşe yazılarıyla da sesini duyuran Ahmet Cemal […]