Abdullah Ziya Kozanoğlu cumhuriyetimizin ilk yıllarında kaleme aldığı tarihî romanlarla Türk insanında millî bir bilincin oluşmasını sağlamış, bunu yaparken gelecek kuşaklara gösterilebilecek rol modellerini -gerçeklikten uzak ithal kahramanlar yerine- her biri görkemli tarihimizin içinde parıldayan kahramanlardan seçmiştir. Tarihî gerçeklerle kurmacayı ustalıkla harmanlayan Kozanoğlu, eserleriyle döneminde en çok okunan yazarlardan biri olmuş ayrıca sinemamızı da derinden etkileyerek Türk tarihinin aydınlık yüzünün daha geniş kitlelere taşınmasını başarmıştır.
Kozanoğlu bu defa okurunu denizcilik tarihimizin en güçlü isimleriyle tanıştırıyor. Hızır, Oruç ve Turgut Reis gibi tarihin gördüğü en büyük denizcileri ve onların tüm Avrupa’yı nasıl kasıp kavurduklarını kendine has üslubuyla anlatan usta yazar, tarihsel bir gerçeklik üzerine inşa ettiği eserinde saraydaki iktidar çatışmalarından denizlere kanla yazılmış büyük zaferlerin perde arkasına uzanan kahramanlık, cesaret, dostluk ve entrika dolu bir yolculuğa rehberlik ediyor.
“Fakat Hızır Reis, haberi işitir işitmez donmuş kalmıştı. Gözleri yaşarmadı. Yalnız kaşlarının ve kızıl sakallarının rüzgâra tutulmuş çınar yaprakları gibi titrediği görülüyordu. Yumruklarını sıktı, yaralı bir aslan gibi kükredi. Odayı titretti. Hızır Reis ant içiyordu:
– Ah! Bütün Frengistan’ı kılıçtan geçirsem, bütün diyâr-ı küfrü yakıp yıksam gene onların kahpecesine şehit ettikleri kardeşlerimin, yoldaşlarımın öcünü alamam! Öcümü almak, akacak kana doymamak; bu, benim artık tek ödevim oldu…”
Şeytan mührünü vurdu Tarlabaşı’na… Beyoğlu’nun tekinsiz arka sokakları… Senenin ilk karı düşerken Tarlabaşı’nın yakışıklı delikanlısı katiline burukça güler ve ruhunu teslim eder. […]
Dostluk… Üç farklı yaşam tarzının birleştiği bir noktaOrta yaşı geride bırakmış, tüm yaşamları Beyoğlu’nda geçmiş üç arkadaş; Selim, Kenan ve Nihat. […]
Tasarlanmış cinayet iyi bir organizasyonu gerektirirDünyaca ünlü polisiye yazarı Agatha Christie İstanbul’da gizemli şekilde ortadan kaybolur. Yazarın on bir gün boyunca […]
Öykünün yalnız ve hayalperest anlatıcısı, Petersburg’un “beyaz geceler”inde sokaklarda dolaşırken Nastenka adında bir genç kızla tanışır. Nastenka da bir o kadar […]
Yazar olarak pek çok kusurum olduğunu biliyorum. Çünkü öncelikle ben kendim, hiç hoşnut değilim kendimden. Kendi kendimi tarttığım bazı anlarda, çoğu […]
“… bir roman yazmak üzereyim. Hem de öyle bir roman ki hayatın bizzat kendisini aksettirecek. İçinde hem romantizme, hem de realizme […]